Üstün Zekalı ve Yetenekli Çocuklar İçin Önemli Üç Durum
Üstün Zekalı ve Yetenekli bireyleri tanımlamak için doğuştan kabiliyetli (gifted), üstün zekalı ve yetenekli (gifted and talented), üstün zekalı (high IQ) yüksek akademik başarı sahibi (high academic achievement) gibi kavramlar yaygın olarak kullanılsa da kavram karmaşası olduğu bilinen bir durumdur. Tıpkı isimlendirmeye yaşanan karmaşa gibi bu bireylerin özellikleri, onlardan beklentiler ve kimlerin üstün zekalı oldukları ile ilgili de soru işaretlerinin olduğu bilinmektedir.
Tanılama ve kimlerin üstün zekalı olabileceğini başka bir yazıya bırakarak bu gün sizlerle üstün zekalı ve yetenekli çocukların yaşamlarına anne baba ve öğretmenleri olarak nasıl katkıda bulunabileceğinize dair kısa bir bilgilendirmeyi bu yazıyla yapmaya çalışacağım. Özellikle çocuk ve ergen olan üstün zekalı bireylerin yaşam içerisinde var olan potansiyellerini gösterebilmeleri için pek çok gerekli tutumdan üçünü sizlerin dikkatine sunuyorum.
Üstün zekalı çocuk ve ergenlerle çalışan okul psikolojik danışmanları “inatçı, söz dinlemiyor, dikkatini derse vermiyor, öfkeli, beni bunaltıyor hatta küstahça davranıyor” sözlerini bu çocuklar için çokça duyarlar. Bu çocuklar genelde bezner durumlarla okul psikolojik danışma servisine gönderilir. Bir de biraz daha şanslı olanlar vardır ki bunlar okul öncesinden itibaren belirgin farklılıklarını gösterme şansı bulmuştur ve aileleri, öğretmenleri tarafından bu çocuk diğerlerinden biraz farklı, hızlı da öğreniyor okul psikolojik danışmanı bir görüşsün denilerek yönlendirilir. Bir dizi çalışmanın ve yönlendirmenin ardından psikolojik danışman aile ve öğretmenlerine çocuğun durumunu bildirir. Bu çocuk dikkat eksikliği veya karşıt gelme bozukluğuna sahip inatçının teki değil, yüksek potansiyele sahip bir bireydir. Esasen çocuk üstün zekalı olmanın bedelini ödemektedir.
Yanlış duymadınız üstün zekalı ve yetenekli olmanın bir bedeli olabilir. Üstün zekalılık bir lütuf olduğu kadar bazen kahra da dönüşebilir. Özellikle bu kişilere dair her alanda muhakkak üstün başarı gösterecek gibi damgalama içerisine girilirse. Daha çok küçükken arkadaş bulmakta zorlanan sevdiği oyunlar yaşıtları tarafından sevilmeyen ve bundan dolayı kabul görmede zorlanabilen bu çocuklar fırsatlarla birlikte duygusal ve sosyal sorunları da çokça yaşayabilirler. Buradaki paradoksu fark etmiş olabilirsiniz. Yüksek becerilere sahipse nasıl oluyor da sorunlarını çözemiyor? Cevabını ancak üstün zekalı ve yetenekli çocuğu yakından tanıdığınızda verecebileceğiniz bu sorunun cevabını ve neden sorun yaşadıklarını anlatmaya çalışayım. “Yaratma dürtüsü” olarak adlandırılabilecek bu durum üstün zekalı çocuğun “kurallara göre” oynamasını zorlaştırır. Bir oyunun kurallarını çabucak öğrenmelerine rağmen, onlardan da aynı hızla sıkılırlar ve onları değiştirmek isterler – bu da genellikle rutinde teselli ve rahatlık bulan diğer çocukların şaşkınlığına yol açar. Yetişkin üstün zekalılar, pek çok kuralı ve genellikle katı güç hiyerarşisi olan işyerini özellikle stresli bir çalışma ortamı olarak görebilirler.
“Üstün zekalılık, fırsatların yanı sıra sorunları da beraberinde getirebilir.”
Araştırmalar, üstün zekalılığın aynı zamanda entelektüel, duygusal, hayal gücü, tutku ve psikomotor “aşırı uyarılabilirlikler” ile ilişkili olduğunu göstermektedir. Üstün yetenekli bireyler duygusal olarak hassas, kırılgan ve empatik olma eğilimindedirler, bu da oyun alanındaki normal iniş çıkışları onlar için stresli hale getirir. Akranlarından daha yüksek standartlarda tutulduklarını hissettikleri için, eleştiriyi kabul etmekte zorlanabilirler (mükemmelliğin altında kalan her şey başarısızlık olarak hissedilir). Aşırı heyecanlı olmaları, onları akranlarından ayırabilir (ve iyi bir şekilde değil), hem çocuk hem de yetişkin olarak izole edilmiş ve yanlış anlaşılmış hissetmelerine yol açabilir.
Dil, iletişim ve bilişsel potansiyeli akranlarından önde olduğu için anlaşılmamış hissedebilirler. Bir yandan bilişsel önderlik diğer yandan çocuk olmanın getirdiği oyun oynama, sosyalleşme ve kabul edilme ihtiyacı birleştiğinde izolasyona maruz kalan veya zorbalığa maruz kalan duyarlı çocuk için katlanılmaz durum başlamış olabilir. Sonucunda kendine yönelik acımasızca bir tutum oluşur. Ben yeterince iyi biri değilim, daha başarılı olursam belki kabul edilirim, anne baba ve öğretmenlerimin beklentilerini karşılamalıyım ki onlar da arkadaşlarım gibi beni bırakmasınlar düşünceleri ardı ardına gelebilir. Bu sorunlar göz önüne alındığında, üstün zekalılığın lütuftan çok lanet olup olmadığı merak edilebilir. Ancak üstün zekalılık aynı zamanda büyüklük potansiyeli de taşır – sadece üstün yetenekli bireyler için değil, onların başarılarından fayda sağlamayı bekleyenler için de. Yetenekli sporcuların takımlarımız için harika başarılar sergilediğini izlemek için spor etkinliklerini izliyoruz. Üstün zekalılar tarafından yaratılan ve hayatımızı kolaylaştıran ve zenginleştiren yeni icatları satın alıyoruz. Hikâye anlatma konusunda doğuştan yetenekli olanların zihinlerinden çıkan kitapları okuyor, filmleri izliyoruz.
Peki üstün zekalılar tam potansiyellerine ulaşmak için neye ihtiyaç duyarlar? Araştırmalar, bunlardan belki de en önemli üç faktörden bahsediyor.
1. Kendileri gibi olanlarla birlikte olmak.
Daha önce “The Big Bang Theory” adlı TV programını izlediyseniz, bu faktörün önemini bilirsiniz. Şovun ana karakterleri, birbirlerine çok iyi uyan ve diğer her yerde beyaz kuğularla birlikte yüzen siyah ördekler gibi görünen kadın ve erkeklerdir. Kim olursanız olun, ait olduğunuz bir yer olduğunu hissetmeniz gerekir. Pek çok araştırma, diğer yetenekli bireylerle sık temas halinde olan üstün yetenekli yetişkinlerin aidiyet ve tatmin hissetme olasılıklarının daha yüksek olduğunu, sosyal çevrelerinde diğer üstün yetenekli yetişkinlerin bulunmadığı kişilerin kendilerini izole edilmiş ve tatminsiz hissettiklerini göstermektedir.
Doktora tezimde çalıştığım konulardan biri olan bu durumu, üstün zekalı ve yetenekli ergenlerin en yakın arkadaşları yine üstün zekalı ve yetenekli bireyse daha düşük depresyon düzeyine sahip olduklarını daha yüksek öz anlayışa sahip olduklarını ve kendilerine daha az acımasız davrandıklarını ortaya koyarak bilimsel anlayış düzeyine getirdik. Dahası daha yüksek bilinçli farkındalık, kendine daha şefkatli davranma ve daha yüksek ortak paydaşım (başarısızlık veya acı verici bir deneyim içerisindeyken kendini yalıtarak diğer insanlardan farklılaştırmak yerine hissettiği duyguların ve karşılaştığı durumların insan olmanın bir parçası olduğunu fark etmek) düzeyine sahip oldukları ortaya konuldu.
Anlaşılma ve kabul görmenin etkisi ait olma hissinin gücünü anlamak için bilimsel çalışmanın üç sonucunu daha paylaşmanın yararlı olacağına inanıyorum. Kendileri gibi olanlarla birlikte olan üstün zekalı ve yetenekli bireyler – bu durumu anlaşılmış ve kabul gören, damgalanmamış, yüksek beklentilerle karşılaşmayan, yadırganmayan bir durumun içerisinde olan üstün zekalılar ve yetenekliler olarak da alabiliriz- daha düşük kendini yargılama yani başarısızlıkla karşılaştığında kendini acımasız bir şekilde eleştirmeme daha düşük soyutlanma ve daha düşük aşırı özdeşim kurma düzeyine sahipler. Aşırı özdeşim kurmaya ayrı bir parantez açmanın faydalı olacağı düşüncesindeyim. Aşırı özdeşim kurma perspektifin kaybolduğu noktaya kadar kişinin acıyla ve kederle kaynaştığı, bir alandaki başarısızlığı veya hayal kırıklığını kişiliğinin bir parçası haline getirdiği durum. Ne denli güçlü bir duygu olduğunu anlamak için bu durumun negatif psikolojik çıktılarla ilişkisine bakmak yeterli olacaktır.
2. Merak, gelişim ve entelektüel olarak güçlendiren eğitim ortamı
Bir çalışmada, lisede ileri düzey yerleştirme kurslarına katılan üstün zekalı yetişkinler mezuniyetten 15 yıl sonra incelenmiştir. Katılımcıların yüzde seksen beşi ileri sınıflardaki akademik deneyimlerini olumlu olarak tanımlarken, katılımcıların yüzde 88’i okul tarafından tavsiye edilirse çocukları için ileri seviye yerleştirmeyi destekleyeceklerini belirtmiştir. Başka bir çalışma, çocukluk döneminde “dahi” olarak tanımlanan başarılı ve başarısız erkekleri karşılaştırmıştır. Sonuçları, dahiler arasında bile eğitim başarısının yetişkinlikteki başarının en önemli belirleyicilerinden olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla eğitim öğretim ortamı bu bireylerin yaşamları ve potansiyellerini ortaya koymaları için ana koşullardan. Potansiyelin genetik olarak aktarılan ve sonradan kazanılan kısmı düşünüldüğünde bu açıklama daha makul gelecektir. İyi işleyen bir bilgisayar programı düşünün. Office programlarından exell olabilir. Veri olmazsa hesaplama veya herhangi bir çalışma yapabilir miyiz? Dolayısıyla üstün zekalı ve yetenekli bireyler için farklılaştırılmış, zenginleştirilmiş ve bireyselleştirilmiş eğitim ortamlarına ihtiyacı vardır. Daha erken yaşlarda interdisipliner anlayışla ilerlenen sonrasında özel yeteneğindeki belirlenip projelendirme ve daha çok deneyimleme yoluyla geliştirilmesi bu bireyler için gelişimin ve iyi oluşun kapılarını aralamalarına yardım edecektir.
3. Damgalanma
Yetenekli Hayatlar adlı kitabında Dr. Freemen, anne-babalar, öğretmenler ve akranların üstün zekalı çocukların ileri düzeyde olduklarını gördüklerinde onlara farklı davranmaya başladıklarına dikkat çekiyor. Fakat bilinmesi gereken kritik bir durum var. Üstün zeka veya yetenek her alanı kapsamak zorunda değildir. Çoğu zaman da kapsayıcı olmayabilir. Her ne kadar bu çocuklar belirgin şekilde bilişsel anlamda veya yetenek anlamında önde olsalar da nihayetinde çocuk ve ergendir. Çalışmaların çoğu benzer duyguları hissettiğimizi benzer ihtiyaçlara sahip olduğumuzu yalnızca bu ihtiyaç ve duyguların dozlarının veya düzeylerinin farklı olacağını göstermektedir. Sadece “yetenekli” olarak etiketlenmek, duygusal ve sosyal tahribat yaratabilir. Boylamsal bir çalışmada, “üstün zekalı” olarak etiketlenen 100’den fazla çocuk, sınıfındaki diğer iki çocukla yaş, cinsiyet ve sosyoekonomik durum açısından eşleştirildi. Sonuçlar oldukça şaşırtıcı bir şekilde, “üstün yetenekli” olarak etiketlenen grubun, çocukluk döneminde etiketlenmemiş üstün zekalı gruptan önemli ölçüde daha fazla duygusal sorun yaşadığını gösterdi. Günümze gelindiğinde bu boylamasak çalışma etiketlenmiş ve etiketlenmemiş üstün zekalı ve yetenekli bireylerin (şimdi 50’li yaşlardalar) yaşam sonuçları açısından daha önceki sonuçlara benzer durumları yaşıyor oldukları ortaya kondu. Ancak her iki grup da rastgele seçilen gruptan çok daha başarılıydı. Etiketlenmiş ve etiketlenmemiş yetenekli gruplar için yaşam sonuçlarını öngören faktörler, sıkı çalışma, duygusal destek ve olumlu, açık bir kişisel bakış açısı olarak özetlenebilir. Fakat damgalanma, yüksek beklentiler hassas ve duyarlı zihin ve yüreğe sahip bu çocuklar için oldukça yıkıcı etkilere sahip olabilir.
Üstün zekalı ve yetenekli bireylerin yaşamlarında öne çıkan bu üç duruma eklenebilecek pek çok farklı konu olabilir. Fakat anne babalar ve öğretmenler olarak bu üç durumu dikkate alarak bir adım atmanın faydalı olacağına inanıyorum. Anne babalara burada yazdıklarımın dışında bir önerim daha olacak. Bazen çocuğunuzun hem anne babası, hem öğretmeni hem yol göstericisi hem pek çok “hem’i” olmaya çalıştığınızı görüyorum. Lütfen onların anne babası olun. Anne babası olmanız onların sizden beklediği en önemli rol. Diğer rolleri paylaşın, hem sizin sorumluluğunuz azalır hem de çocuğunuz daha mutlu olur.
Bir yorum
Bülent Tarık
Yıllar öncesine gittim sanki. Elinize sağlık. Çocukları üstün zekalı olsun olmasın tüm anne babaların okumasını tavsiye ederim.